Article
Makale
Hakikat-Sonrası ve İdeoloji: Lee McIntyre’ın Yorumu Hakkında Louis Althusser Üzerinden Bir Tartışma
Post-Truth and Ideology: A Discussion about Lee McIntyre’s Interpretation through Louis Althusser
Mert ERÇETİN
Year 2022, Issue 14, Pages:133-149
In his book Post-Truth (2018), Lee McIntyre demonstrates the intellectual origins of the notion of post-truth by giving examples from diverse areas such as marketing, broadcasting, and the studies of behavioural psychology in the 20th century. McIntyre claims that post-truth is solely an epistemological problem. In this essay, firstly, the similarities between the post-truth and the coherence theory of truth will be elaborated and their common problems will be briefly discussed. After this discussion, Lee McIntyre’s approach will be problematized by establishing parallelism between the personalization technologies with their unintended outcomes such as echo chambers, filter bubbles & cyber-balkanization, and Louis Althusser’s ideological apparatus of the state. Moreover, it will be suggested that since the personalization technologies transform each individual into a prosumer, the notion of post-truth is deeply related to the fields of both theoretical and practical philosophy and it is, in fact, nothing more than a neologism replacing the term, ideology.
Lee McIntyre Hakikat-Sonrası (Post-Truth, 2018) adlı kitabında, hakikat-sonrası (post-truth) kavramını pazarlama ve televizyon dünyalarındaki tarihsel kökenlerine ve davranışsal psikolojideki kaynaklara dayanarak düşünsel bir kökene bağlar. McIntyre, bu kavramın yalnızca epistemolojik bir sorun olduğunu öne sürer. Bu makalede; ilk olarak hakikat-sonrası kavramı ile hakikatin bağdaşım kuramı arasında benzerlikler belirtilerek ortaya çıkan ortak epistemolojik sorunlar incelenecektir. Daha sonra, kişiselleştirme teknolojileri ve bunların istenmeyen sonuçları olan yankı odası, filtreleme baloncuğu ve siber-balkanlaştırma ile Althusser’in devletin ideolojik aygıtları arasında bir koşutluk kurularak McIntyre’ın yaklaşımı sorunsallaştırılacaktır. Dahası, söz konusu teknolojiler bireyleri birer üretici-tüketiciye (prosumer) dönüştürdüğü için hakikat-sonrası kavramının hem teorik hem de pratik felsefenin alanına girmesiyle aslında ideoloji kavramına karşılık gelen bir yeniyapımdan (neologism) fazlası olmadığı ileri sürülecektir.